DİYARBAKIR – AK Parti Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkan adayı Halis Bilden, Gazete Duvar’ın Diyarbakır ofisini ziyaret etti. Söyleşi talebimizi de kibarca kabul eden Bilden ile söyleşi planladığımızdan uzun sürdü ve açıkçası beklediğimden daha samimi bir ortamda gerçekleşti. Çünkü daha çok projelerinden söz etmek istese de Diyarbakır’ın güncel ve politik meselelerine de değinmek zorunda kaldık ve Bilden, her soruya açık yüreklilikle cevap verdi.
Propaganda sürecinde rakipleriyle polemiğe girmektense hizmet anlayışını anlatmayı tercih eden Bilden, birçok proje ile Diyarbakırlıların karşısına çıkıyor. Bu projelerden bir de Diyarbakır’ın trafik sorununu çözecek raylı sistem. Bu proje yıllardır Diyarbakır’ın gündeminde. Dönemin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Osman Baydemir, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a belediyeye ziyareti sırasında bu projeyi sunmuştu. “Barış süreci” denilen dönemde bu projenin hayata geçirilmesi mümküne yakın bir yerde duruyordu. Ancak olmadı.
Diyarbakır’ın elbette diyelim İstanbul gibi devasa bir trafik sorunu yok ama bir tramvay hattına da ihtiyaç duyduğu muhakkak.
Bu nedenle her seçimde adayların en önemli projeleri arasında tramvay hattı yer alıyor. Biz de AK Parti’den Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Bilden’le söyleşiye Diyarbakır’ın ulaşım sorunundan başladık.
‘O İMZAYI ALABİLECEĞİME GÜVENİYORUM’
Tramvay hattı projesi Osman Baydemir’in belediye başkanı olduğu dönemde hazırlanmıştı. Ancak olmadı ve kayyımlar da vaat ettikleri halde gerçekleştiremediler bu projeyi. Siz yapabilecek misiniz?
Benim de farkım o. Yani bunlar yapamadılar. Yani onlar yapmamışlarsa bence onların sorunudur. Ben Diyarbakır’ın çok ciddi bir ulaşım sorunu olduğunu söylüyorum, ortaya koyuyorum. Bu, bugünün sorunu değil. Son 25 yıldır Diyarbakır’a hiçbir hizmet yapılmadı. Ben bunu çok cesur bir şekilde söylüyorum. Ben sadece raylı sistem için bir dönem istiyorum.
Aslında proje hazırdı ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası eksikti. O imza atılsa belki şimdi bu proje çoktan bitmişti. Siz o imzayı alabilecek misiniz?
O imza en önemli olan şeydir zaten. O imzayı alabileceğime sonsuz güveniyorum. Kamu kurum ve kuruluşlardaki tüm hiyerarşik yapıları biliyorum. Birçok arkadaşım var. Cumhurbaşkanı yardımcımızdan tutun, Maliye Bakanımıza kadar, partimizin genel başkan vekili Efkan Ala
Bey’le uzun süredir bir dostluğumuz var. Yani ben şunu yapmaya çalışacağım. Birilerinin hesabına hoşuna gitmeyebilir. Ama Türkiye’nin gerçekleri var, Türkiye’nin dinamikleri var.
Ben o gerçeklerin hepsini Diyarbakır’a hizmet için kullanacağım. Yani bu dostların, bu ilişkilerin hepsini Diyarbakır için kullanacağım. Bunun da kıymetli olduğunu düşünüyorum. Onun için ben iktidar partisinden aday oldum. Ben kazanırsam iktidar partisi burayı yönetecek. Bürokraside 30 yıllık bilgi birikimim var. Bu bilgi birikimle yöneteceğiz belediyeyi. Şehrimi çok seviyorum. Kürdüm. Kürtçe konuşuyorum. Ben altı yaşına kadar Türkçe bilmiyordum. Yani Kürtçülüğü yarıştırmanın hiçbir anlamı yoktur. Diyarbakır sevdamızla Diyarbakır’a hizmet için yarışmak istiyorum.
‘SUR BURÇLARINDA 24 SAAT IŞIK OLACAK’
Kürtçeye geleceğiz. Ama sizinle ilgili şunu merak ediyorum. Bürokraside önemli yerlerde bulunduktan sonra siyaset yapmaya, belediye
başkanlığına aday olmaya nasıl karar verdiniz?
Ben Dicle Üniversitesi mezunuyum. İmam hatip ortaokul birinci sınıftan beri Sur’a baktığımda içim yanıyordu. O zaman restoratör mimar olacağımı da bilmiyordum. Hep derdim ki bu surlar niye yıkılmış?
Diğer tarafta kapılar var, burada niye kapı yok? Daha sonra bir baktık ki dönemin valisi topa tutmuş burayı. Allah’tan Albert Gabriel yetişmiş Diyarbakır’ın imdadına, Atatürk’e mektup yazmış, valiyi buradan sürmüşler. Ondan sonra diğer tarafı yıkmasını engellemişler. Yani bu şehrin dinamiklerinin bunları sorgulaması lazım. Benim ilk işim ulaşım sonra da bu surları yapacağım. Ben o burçları yapacağım. O burçların içerisinde 24 saat ışık yakacağım.
Surlarda zaten bir restorasyon çalışması devam ediyor. Siz inceleme fırsatı bulabildiniz mi? Doğru mu yapılıyor bu çalışma? Bazen ‘Keşke dokunmasalardı’ dediğimiz sonuçlarla karşılaşıyoruz maalesef. O yüzden soruyorum.
Fena değil. Geçenlerde baktım, bir şantiyeyi de ziyaret ettim. İyi yapılıyor, fena değil.
‘SON 25 YILDA DİYARBAKIR’DA BİR İŞ YAPILMADI’
Az önce son 25 yılda Diyarbakır’da bir iş yapılmadı dediniz…
Size çok açık ve net söylüyorum. 25 yıldır bu ilde bir iş yapılmadı. Hep böyle boyama işler yapıldı. Ben bu şehrin köklü sorunlarını çözmek için geldim buraya. İktidarı da arkama alarak geldim.
Son 25 yıl derken, kayyımların yönettiği son 8 yılı da kastediyorsunuz herhalde.
Evet, son 8 yılı da kastediyorum. Ha, güzel işler yok mu? Var. DİSMEK’leri gezdim. Sümer Park’taki yeri çok güzel. Müthiş beğendim. Orada belki yirmi alanda ablalarımız, kardeşlerimiz çok güzel hizmet ediyorlar. Eğitim görüyorlar. Kuaförlükle ilgili insanlar sırada bekliyormuş. Çok sevindim buna. Çinicilik var, nakışçılık var, ipek böcekçiliği var, halı dokuma var, dil eğitimi var, muhasebe eğitimi var, bilgisayarlı muhasebe var. Bunlar çok kıymetli şeyler. Bunlar istihdama katkı sağlıyorlar. Mesela asfaltla ilgili, yolla ilgili sorunların bir kısmını şu an belediye yapıyor. Kıymetli şeyler var. Kıymetli olan şeyi kim yaparsa yapsın, benim başımın tacıdır. Ama uzun yıllardır burada hizmet yapmayanlar da var. Onları da bizim hep beraber söylememiz lazım. İdeolojik olarak şehre yaklaşmamamız lazım. Benim de kendime göre ideolojim var herkes gibi. Buna inanç diyebilirsiniz. Dünyaya bakış diyebilirsiniz. Zaten insanı insan yapan da budur. Ama şehre hizmet ayrı bir şeydir. İdeolojimize sahip olacağız ama bu şehre de hizmet edeceğiz. Benim derdim bu.
KÜRTÇE İÇİN KREŞ AÇILACAK MI?
Az önce Kürtçeden söz ettiniz. Kayyımlar atanmadan önce belediyelerin açtığı kreşler vardı. Bu kreşlerde Kürtçenin yanı sıra çocuklar İngilizce ve Türkçe de eğitim alabiliyordu. Kayımlardan sonra Kürtçe kaldırıldı. Belediye başkanı seçildiğinizde Kürtçe eğitimin verildiği benzer kreşler açmayı düşünür müsünüz?
Ana projelerimin içinde zaten kreş var. Anadilinde istedikleri gibi herkes konuşabilir. Şu an bizim okullarımızda seçmeli ders var. Milli Eğitim’in müfredatında bunlar var. Ben gittiğim her yerde hemşerilerime diyorum ki Milli Eğitim’in okullarına kardeşlerimizi, evlatlarımızı gönderelim. Kürtçe ders alsınlar. Kürtçe ders alan öğrenci belli bir sayıya gelsin ki Milli Eğitim oraya öğretmen versin. Kürtçe bilen öğretmenler var ama bekliyorlar. Neden? Kimse çocuğunu göndermiyor çünkü.
Neden göndermiyorlar?
Bilmiyorum. Belki devletin eliyle bu imkan sağlandığı için istemiyorlar. Bence bunun sorgulanması lazım. Eğer amaç tek başına çocuklarımızın dil eğitimiyse, al sana dil eğitimi.
Kürt çocukları için iki saatlik Kürtçe eğitim dili öğrenmek için yeter mi?
Ben size başka bir şey söyleyeyim. Yani o tür yerlerde başka tarafların kayyımlarının olduğunu da biliyoruz. Yani sadece dil eğitimi değil o. Eğer siz oraya o küçücük yaştaki çocuklara ideolojik eğitimi de dikte ederseniz o zaman olmaz. Bu dil eğitimi değil, bu başka bir şeydir. Buna bizim hep beraber karşı çıkmamız lazım. Ha, herkes kendi evinde istediği şekilde çocuklarımızla konuşabilir, kim bize ne diyebilir?
Ama bu Kürtçeyi eve hapsetmek olmaz mı?
Hayır, bu açıdan söylemiyorum. Eğer siz bu merkezlerde dil eğitimi adı altında başka türlü bir şey yaparsanız ayrı bir şey. Ama ben size şunu söyleyeyim. Ben prensip olarak asla geriye dönüp polemiklere girmek istemiyorum. Bu şunu şöyle yapmış, beni alakadar etmez kardeşim. Gazeteci kardeşlerimizin hepsi yıllardır bu ilde gazetecilik yapıyorlar. Kimin yanlış yaptığını düşünüyorsanız gidin yakasına yapışın. Hala hepsi yaşıyor bu ülkede. Bana ne ki? Ben geleceğe bakmak istiyorum. Ben bu şehre ne katabilirim? Bir hemşehrinizim geldim. Projelerimle, yaklaşımlarımla bu kente hizmet etmek istiyorum. İkincisi, Kürt’üm, Kürt dilini kullanıyorum. Kürt kültürüne sahip olduğum için mutluyum, kültürümü seviyorum. Dilim kültürümün bir alt bileşenidir. Benim dilim kültürümün üstünde değil. Kürt kültürü çok geniş bir kültürdür. Bu Feqiyê Teyran’dır ve diğerleridir. Dünya kadar fikir adamlarım var. Diyarbakır’ın yetiştirdiği çok kıymetli ilim, irfan insanları var. Dolayısıyla dil de bunun bir parçasıdır. Ben daha büyük bir şeyi vaat ediyorum size. Ben Kürt kültürünün tüm bileşenleriyle ilgili üzerime düşen ne varsa yapmak istiyorum. Folklorumuzla, yemeğimizle, coğrafyamızla, bize kalan kültür mirasımızla ilgili işler yapmak istiyorum. Bunların hepsi Kürt kültürüdür. Bizim bunların hepsine sahip çıkmamız lazım. Dil bunlardan bir tanesidir. Dilde de şu an bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Önce beni başkan seçin, sonra talep edin ben size yapayım. Başkan seçilmeden ne yapabilirim ki?
‘O KAPATMIŞ, BEN AÇACAĞIM’
Başkan olduğunuzda soru sormamız için önce vaatlerinizi öğrenmemiz lazım. Şimdi kayyımlar atanınca Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Tiyatrosu işlevsiz kaldı.
Sen hiç merak etme. O kapatmış, ben de açacağım. Birkaç hafta önce bir sorun oluştu. İstanbul’da bir yerde Kürtçe tiyatro oyunu yasaklandı. İki saat geçmeden İçişleri Bakanımız bir açıklama yaptı ve bir genelge yayınladı. Tiyatronun serbest olduğuna dair bir genelge yayınladı. Siz de
gazetecisiniz, biliyorsunuz. Yani hükümetin, devletin yasakladığı bir iş değil. Birisinin yapmış olduğu bir iştir. Bunu hükümete mal etmeyelim. AK Parti iktidarları Kürt dili ve Kürt kültürü için çok önemli adımlar attı. Bugün TRT Şeş var. Size gelmeden önce üç televizyon kanalına Kürtçe röportaj verdim. Hiçbir engel yok. Evet, 20 yıl önce yasaktı bu. Yoktu. 1980 darbesi olduğunda Şivan’ın, Gülistan’ın kasetleri vardı. Şu an gibi hatırlıyorum, hepsini çuvallara doldurdum. Türkçe kitaplar dahil. Benim ailem bilinçli bir aileydi. Hepsini iki çuvala doldurdum, gittim kazdım, kazdım, hepsini gömdüm.
Kitaplar solcu ya da Kürtlerle ilgili kitaplar mıydı?
Hatırlamıyorum ama kitaplar vardı. Kur’an-ı Kerim bizim dinimizin ana kitabı, yasaklanmış bu coğrafyada. Bunların hepsini bizim birlikte
değerlendirmemiz lazım. Yani demek istediğim şu. TRT Şeş var, Kürt dilinde yazmanın, basmanın yasak olmaması, Kürtçe müziğin serbest olması hepsinin mimarı AK Parti’dir. Ha, yeterli mi bir şey diyemem. Sen yetersiz dersin. Ben biraz daha bir şey olabilir derim. Bu sorunu masaya almalıyız, bu sorunu çok objektif bir şekilde değerlendirmeliyiz. İdeolojilerden uzak bir şekilde, Diyarbakır kentimizin menfaatine ne gerekiyorsa ortaya koymamız lazım. Benim çalışma yöntemim bu.
‘EMANET OYLARLA DEĞİL, KENDİ OYLARIMLA SEÇİLMEK İSTERİM’
Genel seçimlerde AK Parti HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi’yle ittifak yapmıştı. Yerel seçimlerde bu partiler de aday çıkarıyor. Bu durum sizin işinizi biraz daha zorlaştırmıyor mu?
Hayır. Yani ben kendi oylarımla seçilmek istiyorum. Emanet oylarla ben niye seçileyim ki? Ben AK Parti’nin adayıyım. Benim kendi kişiliğim var. Ben Diyarbakır çocuğuyum. Kendi farkımı da koyuyorum. Ve bu seçimi alabileceğimi düşünüyorum. Alacağımı düşünmesem niye aday olayım ki? Şimdi eğer biz geçtiğimiz seçimlerle kıyas edersek o zaman demokrasiyi inkar etmiş oluruz. O zaman daha önce kim almışsa hiçbirimiz hiç zahmete girmeyelim, gidip oyumuzu yine ona verelim. Herkes de işine baksın. Böyle bir şey olabilir mi? Olmaz. Türkiye Cumhuriyeti’nde her seçim bir sürprizdir. AK Parti’nin 17 seçim üst üste birinci olacağını hangimiz tahmin ettik? Ben de bunu söylüyorum. Diyorum ki bu sefer hemşehrilerim iktidar partisinden yana tercihlerini kullansınlar. Antep, Urfa, Malatya, Elazığ yıllardır bunu yapıyor. Dört tane sınır ilimiz. Ben de bir evladınız olarak tüm yatırımları getireyim ve Diyarbakır’ı uçurayım. 10 ay önce genel seçimimizi yaptık. 8 DEM Parti mensubu hemşehrimiz milletvekili seçildi. 3 AK Partili ve CHP’li bir arkadaşımız milletvekili seçildi. 12 milletvekilini çıkardık, gönderdik. Meclis’te bunlar ilimizin menfaatlerini savunsunlar. Nasıl savunurlarsa savunsunlar. O benim işim değil, onların işidir. Ama biz eğer bina
seçimleri bile yapıldığında siyaseti bulaştırırsak 25 yıl daha zerre hizmet almayız. Bize ne faydası olacak bunun? Bu seçimde hizmet siyasetinin ön plana çıkması lazım.
KAYYIMLAR DÖNEMİNİN TAHRİBATLARI
Diyarbakır’da kayyımlar duygusal, psikolojik bir tahribata da neden oldu…
Hangi kayyımlar? Kandil’in kayyımları mı, diğer kayyımlar mı, hangileri?
Kandil’in kayyımları bir tahribat yaptı diyemeyeceğim. Çünkü yerlerine kayyım atanan belediye başkanları Diyarbakırlıların oylarıyla seçildiler, atanmadılar. Dolayısıyla hükümetin atadığı kayyımlardan söz ediyorum. Şimdi siz duygusal, psikolojik tahribatı nasıl onaracaksınız? İnsanlar, seçtiğimiz adayın yerine yeniden kayyım atanabilir diye bir endişe duyuyorlar mesela.
Ben kesinlikle kayyım atama uygulamasına katılmıyorum. Kim seçilirse seçilsin, eğer suçlu değilse, görev yaptığı zamanda suça bulaşmamışsa, beldenin tüm insanları onun üzerine ittifak kurmuşsa kesinlikle devam etmesi taraftarıyım. Çünkü demokrasiye inanan biriyim. Ama şimdi kayyımların da nasıl geldiğini unutmamamız lazım. Hepimizin hatırladığı bir süreç bu. Sur’da barikatlar kuruldu, öz yönetimler ilan edildi, silahlı bir kalkışma yapıldı. Bir mücadeleden sonra olağanüstü bir durum geldi. İnşallah bundan sonra asla kentimizde böyle olağanüstü bir durum yaşanmaz.
Barikat dönemi çok trajik ve çok politik bir yer, oraya girersek çıkamayız. Ancak evet, birinci kayyımlar bu olaylardan sonra atandı ama bir süre sonra yeni bir seçim yapıldı ve o seçimden sonra yeniden kayyım atandı.
İkinci kayyım dönemidir.
İkinci kayyım dönemi ve en büyük psikolojik tahribat da bu dönem yapıldı sanıyorum. Yaratılan tahribatı hizmetle değiştireceğim diyebiliyor musunuz?
Aynen. Diyarbakır’ın nüfusu 2 milyona yakın ve bu 2 milyonun kendine göre siyasi bir düşüncesi, dünyaya bakışı var. Benim de öyle. Seçildikten sonra parti rozetini çıkaracağım. 2 milyon da benim kardeşimdir. Benim 34 rakibim var şu an Diyarbakır’da. Bu 34 kişi benim düşmanım değil, rakibimdir. Biz bir yarış içerisindeyiz ve bu yarışı demokratik kurallar çerçevesinde yürütüyoruz. Gerçekten de şu an çok güzel bir ortam var. Yani seçim sürecini sabote eden bir ortam yok. Bürolara molotof atan kimse yok, bomba atan kimse yok, arabalarınızı tarayan kimse yok. İnşallah olmayacak da. Bizim gençlik kollarımıza talimatım şudur: Asla rakiplerimizin bayraklarını indirmeyeceksiniz. Tek bir tanesini görürsem hesabını ağır sorarım, demişimdir.
‘HER PARTİNİN ÖZGÜRCE PROPAGANDA YAPMA HAKKI VAR’
Peki lütfen bunu emniyet güçleri için de söyler misiniz? Çünkü geçtiğimiz günlerde DEM Parti’nin Sur ilçesinde seçim irtibat bürosunun açılışı vardı ve polisler, ‘Bayrakları indirin, zılgıt çekmeyin, müdahale ederiz’ şeklinde anons yapıyordu.
Ne zaman oldu bu?
İki hafta kadar önce. DEM Parti sizin rakibiniz ama bu partinin de diğer partiler gibi özgürce seçim propagandası yapma hakkı vardır.
Geçenlerde DEM Partisi’nin bürosunu ziyaret ettim. Melik Ahmet’te esnaf ziyareti sırasında. Basına da yansıttık, sosyal medya hesabımızda paylaştık. Her parti, içinde şiddet olmayan her türlü propagandasını özgürce yapıyor, yapması da lazım. Engel varsa da en başta ben karşı çıkarım.
‘DİYARBAKIR’I BÜYÜK BİR KÖY HALİNE GETİRMİŞLER’
Diyarbakır’da insanlar belediye başkanı seçiminde oy verirken elbette hizmet almak üzere oy veriyor. Ama bazı politik gerekçeleri de var ve diyelim fikir özgürlüğü, anadili hakları ve benzeri taleplerle de oy kullanıyorlar. Siz bu taleplere de karşılık verecek çalışmalar vaat ediyor musunuz?
Benim onlardan, rakiplerimden farkım ne biliyor musunuz? Ben hizmeti ön plana çıkartıyorum ve çok büyük şeyler vaat ediyorum. Artı rakiplerimin dediklerinin hepsini de yapacağımı söylüyorum. Benim farkım budur. Ama onların eksiği de her şeyi siyasete çekmeleridir.
Diyarbakır’ı büyük bir köy haline getirmişler. Ben de bunu kabul etmiyorum.